II. Mehmed Neden Büyüktür?



Giriş

Osmanlı tarihi okumaları yapıldığında büyük bir bölümünün savaşlar, seferler ve fetihler ekseninde ele alındığı görülebilir. Bundan dolayı hükümdarların saltanat süreleri boyunca gerçekleştirdiği eylemler, bu ölçeğe sokularak başarı ve/veya başarısızlıkları aynı potada eritilerek bir sonuca ulaşılır. II. Mehmed "İstanbul'un fatihi", I. Süleyman "Mohaç kahramanı", IV. Murad da "Bağdat fatihi" gibi çeşitli unvanlarla tanınır. Elbette popülist kaygılar güden yayınların da katkılarıyla bu önemli tarihi figürlerin yanlarına bazı eklemeler de yapılır; Kanunname-i Âli Osman, Hürrem Sultan ve tütün yasakları gibi. Ancak hükümdarların tüm zamanlarını saltanat sürelerinin yanında kısa sayılabilecek az sayıda olayla özdeşleştirilmesi hatalı çıkarımlar yapılmasına sebep olabilir.

II. Mehmed: Devrik Bir Sultan

II. Murad’ın tahta çağrılması ve henüz çocuk yaşta olduğundan güçlü sadrazamın dediklerini yapmak durumunda olan II. Mehmed, babasının tahta dönmesinin ardından değişik bir konuma sahip oldu. Artık normal bir şehzade değildi; eski bir sultandı. Bir dış müdahale ile ve net olarak darbe diyebileceğimiz bir etkiyle olmasa da "devrik bir sultan"dı. Babası ölene kadar bu gayriresmî unvanla yaşayan II. Mehmed, babasının ölümüyle tahta geçti.

İlk cülusundan önce de aslında babasının aklındaki namzet olmadığı biliniyordu. Ancak Şehzade Alaaddin 1443 yılında ölünce tahtın tek varisi olarak geriye Şehzade Mehmed kalmıştı. Bu durumda ikinci cülusunda, kendisinin daha önce hal' edilmesinin büyük sorumlusu Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'yı yanından uzaklaştırmadı ve desteğini kazandı. Kendisinin gücünden yeterli düzeyde yararlandı. Daha sonra ise belirli bir güce ulaştığını düşünmüş olsa gerek (İstanbul'un fethedilmesiyle birlikte) Çandarlı Halil Paşa'yı idam ettirdi. Devrik Sultan, bu andan itibaren meşruiyetini tam anlamıyla kabul ettirmiş oldu. Gücünün o an için zirvesine ulaştığı olay olan İstanbul'un fethi, aynı zamanda II. Mehmed döneminin tüm ihtişamını gizlemiş ve öne çıkmış oldu. Ancak bu fetih, aslında aklındakileri ve bir padişah olarak politikalarını tam manasıyla uygulayabileceği dönemin başlangıcı olmuştu.

Belgrad Kuşatması

İstanbul’u fethederek aynı zamanda gelecekteki başkentini de ele geçirmiş olan II. Mehmed, bu tarihten itibaren Rumeli ve Anadolu’da merkezî bir imparatorluk oluşturmak için yirmi beş yıl boyunca çeşitli seferler ve fetihlerde bulundu. Bu seferlerin bir kısmı fetih olarak son bulmasa da, başarısız görünen kuşatmalar dahi gelecekte Osmanlı Devleti için bir hedef mahiyetinde ön planda bulunmuşlardır. Bu tür seferlerin en önemlilerinden birisi Belgrad şehri üzerine yapılan seferdir. II. Murad’ın kendilerine teslim edilmesi yahut vergi ödenmesi talebiyle elçi yolladığı ve daha sonra büyük bir Haçlı Ordusu’yla karşılaşacağı için alamadığı Belgrad için bu sefer oğlu II. Mehmed sefer düzenledi. Sultan, Belgrad'ın ele geçirilmesini şart olarak görüyordu. Belgrad'ı ele geçirirse Macaristan'ı iki ayda dize getirebileceğini düşündüğü söylenir. Ancak dış surlara Osmanlı bayrakları asılabilse de kuşatma başarısız olmuş ve Osmanlı Belgrad’ı alamamıştır. (1456)

Belgrad kuşatmasının başarısızlığı Osmanlı Devleti için menfi bir sonucu var gibi gözükse de İstanbul fatihi bir kumandanın kuşatıp alamadığı bir şehir olarak sonraki hükümdarlar için bir hedef niteliğindedir. Bundan dolayıdır ki II. Mehmed’in torunun oğlu I. Süleyman, 1520 yılındaki cülusundan kısa bir süre sonra Belgrad’ı alarak Orta Avrupa’nın giriş kapısını Osmanlı topraklarına katmış ve Macaristan Krallığı’nı ortadan kaldırmıştır.

Kardeş Katli Meselesi: Kanunname-i Âli Osman

Osmanlı veraset sistemi, hükümdar ailesinde tahta geçme adayı konusunda büyük belirsizlikler ve karmaşaların yaşandığı bir sistemdi. Bu sisteme göre hükümdar soyundan erkeklerin hepsi taht namzetiydi. Bundan dolayı taht yolu açık olan şehzadelerin olası bir kriz anında birbirleriyle taht için mücadeleye girişmeleri çok doğal bir olaydı. Bu kriz hükümdarın bir savaşta ölmesi, tahttan çekilmesi veya devleti yönetemeyecek kadar yaşlanması/akıl sağlığının yerinde olmaması gibi durumlar şeklinde meydana gelebilirdi. Bu gibi krizlerin şüphesiz en ciddisi Osmanlı Devleti’ni yıkılışın eşiğine getiren Fetret Devri’ydi.

1402 yılında gerçekleşen Ankara Savaşı sonucunda mağlup ve esir düşen Sultan Bayezid ile beraber Osmanlı topraklarında bir hükümdarsızlık süreci başlamıştı. On bir yıllık kardeş kavgalarının sonunda şehzadeler arasındaki çatışmalar savaş noktasına gelmiştir. Bu dönemde kardeşlerin birbirlerine karşı yaptıkları taht mücadelelerinin sonucunda başarıyla çıkan Çelebi Mehmed, Sultan I. Mehmed olarak tahta çıktıysa da parçalanmış bir yapıyı bir araya getirmek için çaba göstermiş ve çıkan isyanlarla zor durumlar yaşamıştır. Bu acı tecrübe, Osmanlı’da tahta geçiş için belirli usûller oluşturmayı ve bunları kanun haline getirmeyi zorunlu kılmıştır. Bu noktada kendisiyle aynı adı paylaşan Sultan II. Mehmed, “Kanunname-i Âli Osman” adlı teşkilat kanunnamesinde çeşitli kaideleri kanunlaştırarak devletin imparatorluk yapısını pekiştirecek ciddi bir adım atmıştır.

Kanunnamedeki “..her kimseye ki evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşlarun nizam-ı alem için katl itmek münasibdir. Ekser-i ulema dahi tecviz itmişdür. Anınla amil olalar” şeklindeki madde, aslında Sultan’ın tahta çıkar çıkmaz henüz memede olan kardeşi Ahmed’i boğdurmuş olmasından da anlaşılacağı üzere bizzat kendisinin de uyguladığı bir sistemin kanunlaştırılması olarak algılanabilir. Taht kavgalarının hanedan içinde gerçekleştirilecek mücadelelerle birlikte devletin varlığını tehlikeye sokmasını önlemeyi amaçlayan bu hüküm ayrıca hâkimiyetin bölünmezliğini sağlamayı amaçlamıştır. Otlukbeli Savaşı

II. Mehmed, 1461 yılında Trabzon Rum Devleti’ni, 1474’de de Karamanoğulları Beyliği’ni Osmanlı topraklarına katınca Anadolu’nun siyasi birliğini büyük ölçüde tamamlamıştı ancak bu birliği muhafaza etmek mecburiyeti vardı. Osmanlı’nın doğu sınır komşusu Akkoyunlular bu siyasi birliğe karşı yönelebilecek en ciddi tehditti. Devletin hükümdarı Uzun Hasan, Osmanlı Devleti başka savaşlar içerisindeyken Venedik, Macaristan ve Kıbrıs Krallığı gibi ülkelerle Osmanlı aleyhine ittifak çalışmaları içerisine girmişti. Uzun Hasan, Osmanlı’ya karşı silah teknolojisinin yetersizliğinin farkında olmalı ki Venedik’ten top ve tüfek talebinde bulunmuştu.

Akkoyunlu Devleti, Karamanoğulları Beyliği’nden kendisine sığınan beylerin de ısrar ve tahrikleri sonucu Osmanlı topraklarına askerlerini soktu. Netice olarak kimi Avrupa devletlerinin donanma oluşturup Uzun Hasan’la bir araya gelememesi ve Venedik’in silahları ulaştıramaması sonucu Akkoyunlular silah ve top teknolojisinde gerisinde oldukları Osmanlı’ya karşı mağlup oldular ve kısa bir süre sonra da toparlanamayarak tarih sahnesinden silindiler. Savaş sırasında Akkoyunlu elçisi olarak Osmanlı sarayına gelen ve II. Mehmed’in teveccühünü kazanan Alâeddin Ali (Ali Kuşçu) ise elçilik görevi bittikten sonra İstanbul’a döndü ve Ayasofya Müderrisi tayin edildi.

Bu savaşın Osmanlı tarihi açısından iki önemli sonucu vardır. Öncelikle Timur’un Anadolu seferinin yarattığı korku ve panik havası bir nebze kırılmış ve Doğu’dan gelecek tehlikelere karşı bir moral havası oluşmuştur. Ayrıca klasik Türkmen ordularının Osmanlılar’ın ateşli silahlarla donatılmış ordularıyla baş edemeyeceklerini ortaya koymuştur.

Sonuç

Elde ettiği başarılar kadar başarısızlıklarıyla da sonraki Osmanlı hükümdarlarına bir yol açmış olan II. Mehmed, Osmanlı tarihinin şüphesiz en büyük işlerine imza atan hükümdarlarından birisidir. Ancak görülen o ki kendisinin daha önce yirmiden fazla defa kuşatılıp alınamayan İstanbul’u fethetmesi ve bu sayede Hz. Muhammed’in hadisine nâil olması başarısı saltanatı boyunca yaptığı diğer fetih, sefer, kanun vb. işleri Osmanlı tarihi açısından çok daha önemsizmiş gibi gösterebiliyor. Tahttan adeta indirilip tekrar tahta çıkan bir hükümdarın kendisini tebaasına kanıtlamak veya gücünü ispat etmek için güçlü bir eylemde bulunması gerekebilir. Bu durumda II. Mehmed, muhtemelen bir süredir planlarını hazırladığı İstanbul şehrinin fethi için kendisini daha önce tahttan indiren Çandarlı Halil Paşa’nın dahi gücünden yararlandı. Bu durumdan kendisinin hisleriyle hareket etmediğini anlayabiliriz. Tarih boyunca tartışılan “Kardeş Katli” meselesinde veraset sistemi belirsizliğinin sıkıntısını halka çektirmektense hanedan içinde çözmek yoluna gitmiştir. Her adımını stratejik planlar çerçevesinde atan ve başarısızlıklarında dahi bir olumlu yan barındıran II. Mehmed başarılı olduğu faaliyetleriyle kendi devrini, Belgrad kuşatması olayında olduğu gibi başarılı olamayıp işaret ettikleriyle ise sonraki devirlerin çeşitli fetih politikalarını belirlemiştir. Onur KARABAĞ 20.02.2020

REFERANSLAR

Sevim, Ali ve Yaşar Yücel, Osmanlı Klâsik Döneminin Üç Hükümdarı: Fatih, Yavuz, Kanuni, 
Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1991.

İbrahim Etem Çakır, “Fatih Dönemi Teşkilat Kanunnamesi: Kanunname-i Al-i Osman ve Osmanlı Devleti 'nde Kardeş Katli”, I. Uluslararası Hünkara Vefa Sempozyumu Bildiriler, B.1, 2013.

Babinger, Franz, “Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı”, İstanbul: Oğlak Bilimsel Kitaplar, 2003.

İnalcık, Halil, “Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600)”, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003.

ERHAN AFYONCU, "OTLUKBELİ SAVAŞI", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/otlukbeli-savasi (20.02.2020).

HALİL İNALCIK, "MEHMED II", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-ii (20.02.2020).

Yorumlar