Dünya'nın Sonunu Getirebilecek Felaketler


Dünya'nın Sonunu Getirebilecek Felaketler

2020 yılının ilk günlerinden bu yana Dünya genelinde felaket senaryoları konuşulmaya başlandı. Çoğunluğun haberdar olduğu veya etkilendiği felaketlerin ardından insanların aslında her zaman gerçekleşen diğer olayları da büyük tehlikeler gibi görüp algıda seçicilik yapmaları  “Dünya’nın sonu mu geliyor?” şeklindeki soruyu oldukça popülerleştirdi. Bu yazıda Kovid-19 salgınının pandemi ilan edilmesi ve güncel etkisi dolayısıyla bir salgının Dünya üzerindeki yaşamı sonlandıracak kadar etkileyip etkilemediğine ve salgınlar da dahil olmak üzere büyük felaketleri tarihteki çeşitli örnekleri ele alarak cevap arayacağız.


11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir salgın haline geldiği için “pandemik hastalık” olarak adlandırılan Kovid-19 virüsü, günümüzde bir milyon enfekteyi aşmış durumdadır. Hastalığın  hayvanlardan insanlara geçmesi ve insanların bu virüse karşı belirli bir bağışıklığı olmadığı için hızla yayılması panzehir konusundaki hazırlıksız yakalanma sürecinin başlangıcıydı. Daha sonra Çin’in bu hastalıkla ilgili enfekteleri Dünya kamuoyu ve  DSÖ’ye geç bildirmesi ve insandan insana geçiş hızı, virüsün yayılma süresini oldukça kısalttı. İnsanların uzun zamandır bir küresel sorunla karşılaşmadığını düşününce ortaya çıkan telaş havası daha anlaşılabilir bir almaktadır. Fakat kısa bir sürede bu kadar insanın öldüğü felaketlerin ilki bu virüs değil. Marcus Aurelius Antonius dönemi (M.S. 161-180) Roma İmparatorluğu gibi asırlarca önceki dönemlerde de karşılaşılan bu felaketlerin Avrupa ve Osmanlı’da veba salgınları, on altıncı yüzyılda Hindistan’da ise kolera salgını olarak baş gösterdiği biliniyor. Yaklaşık bir asır önce de Rus ve İspanyol Gribi gibi olaylar da ciddi sayıda can kaybına sebep olmuştu. Öyle ki İspanyol Gribi adı verilen (ancak çıkış noktası ABD olan) ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde etkisini gösteren hastalık yaklaşık yetmiş beş milyon kişinin ölümüne sebep olmuştu. Bu, o zamanki Dünya nüfusuna oranla çok ciddi bir sayıydı. Bu noktada Nisan 2020 tarihindeki Kovid-19 “enfekte” sayısının bir milyon olduğunu belirtmek gerekiyor. Yani sanıldığı gibi “dünyanın sonuna” doğmamış olma ihtimalimiz hayli yüksek. Yaklaşık bir asır önce yaşanmış ve insan neslinin sonunu getirmemiş bu olay, o günün teknolojisi ve yaşam standartlarını da düşününce yaşadığımız döneme dair umutları diri tutabilir. Ancak daha da yakın tarihlerde yaşanmış ve bir virüsten kaynaklı olmayan başka felaketler incelendiği zaman kişisel tedbirlerle bir yere varılamayacağı anlaşılmaktadır.
Koronavirüs’ün laboratuvarda üretildiğinden bahsedenler olsa da bu büyük oranda çürütülmüş bir teori. Bilim insanları bu tür bir virüsün doğal yollarla oluştuğunu açıklıyorlar. Burada doğal yollardan oluşmuş ve insanların kendi bünyelerine veya kendi ülkelerine girmelerini önleyemedikleri bir sorun ortaya çıkıyor. Ancak tarihteki bazı felaketlerde yaşanan büyük can kayıplarından bazılarında seçenek hakkı olduğunu görebiliriz. Bu seçme hakkı savaşmaktır. Savaşlar medeniyetlerin yeni toprak parçaları elde etmesinin neredeyse tek yolu olduğu için savaş yapılmasını yadırgamak veya devlet erkinin bir şekilde savaşlara yönlenmesini tartışmak pek bir mana ifade etmeyecektir. Ancak bu savaşlar sırasında ve savaşan ülkelerin iktidarları tarafından ülke için yapılan güç gösterileri bu sınırın dışında sayılmalıdır. Bahsi geçen durumun en net örneklerinden biri, II. Dünya Savaşı’nın sona ermek üzere olduğu dönemde ABD’nin Japonya üzerine uyguladığı güç gösterisidir. Ağustos 1945’te teslim olmaktan başka bir çaresi kalmamış Japonya’nın Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine ABD tarafından atılan “Little Boy” ve “Fat Man” adı verilen atom bombaları iki yüz on binden fazla insanın ölmesine sebep olmuştur. Bu olay sonucu nükleer bomba gücünü tüm dünyaya gösteren ABD’nin bu insan kıyımı, bugün dünyanın sonunu getireceğinden korkulan Kovid-19’un neden olduğu yaklaşık altmış beş bin ölümün iki katından daha fazladır.

30 Ocak 1933 yılında Şansölye unvanıyla iktidara gelen Adolf Hitler, Versay Antlaşması sonucu çaresiz durumda kalmış ama düşmanlarına karşı oldukça kin duyan halkının istediklerini çok iyi biliyordu ve bu sebepten dolayı halkı peşinden sürüklemesi zor olmadı. Lebensraum denilen ve kısaca “içinde yeterince Alman varsa Alman toprağıdır” şeklinde özetlenebilecek teziyle II. Dünya Savaşı’na giden yolu açtı. Bir dünya savaşına giden bu yolu açarken birdenbire ve kayıtsızca, kimsenin tahmin edemeyeceği adımlar attığı ise pek söylenemez. Hitler yapacaklarını değilse de gücü eline aldığı zaman yapmak istediklerinin bir gölgesini “Mein Kampf” adlı otobiyografisinde daha 1925 yılında anlatmıştı. Avrupa’nın diğer devletleri Hitler’in bu teziyle işgal ettiği toprakları meseleyi bir savaşa dönüştürmemek adına “bir fedakarlık” olarak ona sunması savaşın yolunu daha da açtı. Savaş başlarken de devam ederken de Naziler, Almanya ve işgal ettiği tüm diğer ülkelerde toplumun tüm sorunlarının temeli olarak gördükleri Yahudiler’in  bir kısmını toplama kamplarına bir kısmını ise öldürülmeleri üzerine gaz odalarına gönderdi. Savaş bittiğinde hesap vermesi gereken Hitler artık ortada yoktu ve onun bu hareketleri ve gösterilen müsamaha Dünya genelinde en az elli milyon ölmesine yol açtı. Ayrıca II. Dünya Savaşı’ndan sonra Hitler’in ordularını püskürtmeyi başaran ve Hitler’e karşı “Özgür Dünya”nın tarafında olmak payesi biçilen SSCB lideri Joseph Stalin’in kendi parti üyeleri de dahil yüz binlerce Sovyet vatandaşını çalışma kamplarına ve Gulaglara sürdüğünü, kayıtlı-kayıtsız çok sayıda katlin de altında imzası olduğunu bilmemiz gerekir. Öyle ki kendisinden sonra yönetime gelen Kruşçev, Stalin’in tarihi portresini ve Stalinizm’i eleştirirken heykellerini dahi kaldırtmaya başladı.

Sonuç olarak tarihi bir bütün olarak ele aldığımızda, hala  hayatta olduğumuza göre bir salgının insan neslini sona erdirebileceğini söylemek oksimoron bir yaklaşım olarak adlandırılabilir. Öte yandan tarihin çok kısa bir kesitini ele aldığımızda görüyoruz ki Kovid-19’un sebep olduğu ölümler ne ABD’nin atom bombaları, ne Hitler’in saldırgan politikası ne de Stalin’in çalışma kamplarında ve Gulaglarda katlettiği insanların sayısını geçmemektedir. Geçmişteki salgınlardan anlaşıldığı kadarıyla tedbirlere uyulursa bir süre sonra önü alınacak bir salgın yaşanıyor. İnsanların kendisi gibi olmayan veya düşünmeyen insanlara verebilecekleri zararları bir şekilde önleyebilir veya sonuçlarını telafi edebilirsek bilinç sahibi insanlar olarak Dünya’nın sonunu getirebilecek felaketlerden birisini önlemiş sayılabiliriz.

Referanslar

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/sinan-meydan/savaslardan-cok-salginlar-oldurdu-ispanyol-gribi-5681024/

https://tr.euronews.com/2020/04/02/tarihte-gorulen-ve-binlerce-kisinin-olumune-yol-acan-ilginc-hastaliklar

https://www.cnnturk.com/fotogaleri/yasam/diger/stalinin-toplama-kamplari-gulaglar?page=15

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/sovyetler-in-kruscev-donemi-1953184

https://tr.euronews.com/2020/02/16/tarihteki-en-olumcul-salginlar-hangileriydi-neden-olustular-ve-nasil-sona-erdiler

Yorumlar